Apple artık klasikleşen etkinliklerinden birini daha yaparak yeni ürünlerini tanıttı.
Etkinliği özetleyecek olursak: “Şaşırmadım”.
Çünkü o kadar çok sızıntı haberi geldi ki. Kimisi de sağlam kaynaklara dayandırıldı. Sonuç olarak, duyurulacağı söylenen ne varsa duyuruldu.
Bunu anlamak için Donanım Haber sitesinin o gün yapmış olduğu Youtube canlı yayınına göz atabilirsiniz.
Apple etkinliği başlamadan önce konuşulan söylentiler ile, etkinlik sırasında açıklanan duyuruların tutarlılığına dikkat edebilirsiniz.
Biri hariç. O “bir şeye” birazdan değineceğiz.
Etkinlik sırasında; bir süredir görmeye aşina olduğumuz gibi var olan ürünlerin güncellenmiş versiyonlarını gördük. Apple Watch’un 3. serisi, Apple TV’nin 4K, HDR desteği ile güçlendirilmiş sürümü ve yenilenmiş fakat alışılagelmişin dışında S takısıyla isimlendirilmek yerine model numarası arrtırılarak isimlendirilmiş iPhone’lar.
İzleyicilerin tepkilerine bakıldığında etkinlik bu ana kadar fazla bir heyecan uyandırmadı. 2017, ilk iPhone’un tanıtımının 10. yıldönümü olması nedeniyle herkes Apple’dan bu yıla özel bir telefon bekliyordu. İlk başlarda serinin bu yeni telefon (ayrıca bir plus versiyonu) ile devam etmesi düşünülürken son dönem haberler bu özel telefonun yeni bir cihaz olacağını söylemeye başlamıştı.
Elbette internette dolaşan resimlerin birebir aynısı gösterildi. Fiyatı da keza tahmin edildiği gibi 1000$ olarak açıklandı. Hal böyle olunca çok fazla heyecanı olmayan bir lansman etkinliği gördük.
Apple, bu özel telefonda alışılmışın dışında LCD yerine (kendi iddialarına göre dezavantajları giderilmiş) OLED ekrana, kablosuz şarj destegine, metal yerine cam kasaya, çerçevesiz ekrana, yüz tanıma ile telefon açma desteğine ve kendi üretimleri olan GPU’ya yer verdi.
Ama satır aralarında çok çarpıcı detaylar da var elbette.
Öncelikle “sızıntı” denen haberler o kadar gerçekçi olmaya başladı ki; bu etkinlik, sızıntı haberlerini okuyan kişilerin neredeyse seyretmemekle bir şey kaybetmeyeceği bir etkinlik oldu. Bundan 1 ay kadar önce de Note 8 lansmanında da haberlerde görselleri çıkan telefon aynen tanıtılmıştı. Öyle görünüyor ki firmalar, hem basına malzeme veriyor hem de tasarım konusunda halkı beta tester gibi kullanıyor. Eskisi kadar (hatta hemen hemen hiç) sürpriz bir telefonla karşılaşmıyoruz.
Apple; iPhone, iPad, iPod gibi cihazlarla yakaladığı yenilikçi teknoloji firması imajını son zamanlarda yeni bir ürün çeşidi piyasaya sunmamasıyla kaybettiği yönünde eleştiriler de alan bir firma. Firmaya yapılan başka en büyük eleştiri de; ürünlerine eklediği yeni teknolojilerin, rakipleri tarafından daha önce ürünlerinde kullanılması. Nitekim yeni telefonlarında yer verdiği kablosuz şarj, yüz tanıma (Face ID), dokunma ile ekranı uyandırma gibi yenilikler hali hazırda sunulmuştu.
Bu aşamada, bu eleştirileri yapan kişilere söyleyecek birkaç sözüm var.
Apple hiçbir zaman (belki de çoğu zaman) yenilikçi teknoloji üreten bir firma olmadı. İlk yıllarında bile. Hatta Steve Jobs’un röportajında ifade ettiği gibi grafik arayüzü fare ile yönetme fikrini Xerox firmasından esinlenmişti. Bakıldığında dokunmatik ekran, kablosuz şarj, basınca duyarlı sensör… bunların hiç biri Apple patentli teknolojiler değil.
Bir teknolojinin var olması kadar günlük hayattaki kullanıma uygun olması gerekliliğini de göz ardı etmemek gerek. Örneğin firmanın ilk defa iPhone 5S cihazlarında yer verdiği parmak izi sensörü. Bu teknoloji ne ilkti ne de parmak izi sensörü ile güvenlik altına alınan ilk telefon iPhone 5S’ti. Ama 5S ile birlikte bu teknolojinin sorunsuz bir şekilde uygulanabilir olduğu görüldü.
Kablosuz şarja gelecek olursak… Bu teknoloji uzun diyebileceğimiz bir süre boyunca kullanımdaydı. Tabi ki kimse Samsung’u yada Nokia’yı, bu aparatı ayrıca sattığı için eleştirmemişti.
Keza çerçevesiz ekran ya da yaygın kullanımı ile ekran-kasa oranı iyileştirilmiş telefonlar… Emsallerini bir süredir piyasada görmekteydik. Ama iPhone X, tamamen çerçevesiz ekran (kendi tabirleriyle uçtan-uca ekran) tasarımı ile yine rakiplerinden biraz önde bir hamle yaptı.
Tüm bunlara bakıldığında Apple’ın, bir teknolojik yeniliği sırf telefona koymuş olmak için koymak yerine sorunsuz çalıştırılabildiği zaman yer vermeyi tercih ettiğini görüyoruz. Burada da ifade edildiği gibi genelde bu teknolojilere kendi yorumunu ve işlevselliğini katarak cihazlarında yer veriyor. Hatırlayın; Samsung yüz tanıma ile telefon kilidi açma özelliğine yer verdiği cihazı fotoğraf göstermek suretiyle kandırılabiliyordu. Apple ise insan yüzü maskeleri ile test ettiklerini ve Face ID’nin parmak izi sensörünün hata yapma olasılığına kıyasla 20 kat daha başarılı olduğunu ifade etti. (Bu özellik günlük kullanımda nasıl çalışacak hep beraber göreceğiz.)
Buna ek olarak firmanın ticari olarak konuyu ele aldığını unutmamak gerek. Düşünün ki ürettiğiniz bir ürün, yenilikçi olmamasına rağmen peynir-ekmek gibi satılıyor. Bu durumda; çıkaracağınız her yeni modelde sunmak zorunda olduğunuz yeniliklerden birkaç tanesini sonraki modellere saklamak akılcı olmaz mıydı? Diğer bir açıdan düşünecek olursak; x firmasının o sene ürününde olmayan bir özelliği en büyük rakibi olan y firması cihazlarında kullansa ve ertesi sene de x firması bunu yapsa, “y firmasını taklit eden x firması” algısı yaratmakla kalmayıp, “y firması öncü firma” havası da yaratılmış olacaktı. Sanırım bu hassas dengeyi de gözetmek gerekiyor.
Kablosuz şarj teknolojisini ele alalım. 5 senedir cihazlarda kullanılan bir teknoloji. Verimli olup olmaması ayrı bir tartışma konusu. Uygulanabilmesi için ilave bir aparata ihtiyaç duyuyor. Bakıldığında x marka telefon aldıracak ya da y marka kablosuz şarj özelliği olmayan bir telefondan vazgeçmeyi gerektirecek bir özellik değil. Keza fotoğraf ile kandırılabilen bir yüz tanıma özelliği de…
Kullanıcılar için bu özellikler; seçim yapacakları cihazlar arasında belirleyici bir kriter olmuyor. Bunun aksine çerçeveleri inceltilmiş ve göze oldukça hoş gelen tasarımlar kullanıcıları cezbetmeye başladı. Bu aşamada Apple da trendi hemen takip eden firmalar arasına katıldı.
Apple neden bu etkinlikte 3 telefon tanıttı? Aslında bu sene eski kasalı telefonların güncellenmiş versiyonlarının tanıtım yılı olarak 7S ve 7S plus tanıtılma yılıydı. Bu cihazlar 8 ve 8 Plus olarak tanıtıldı. Buna ilave olarak 10. yıl beklentisi doğrultusunda iPhone X…
Pekala bu sene İphone X ve iPhone X plus modelleri tanıtılabilirdi. Bu konuda farklı tahminlerim var. Birinici; etkinlikten kısa süre önce Fortune dergisine verdiği röportajda özetle, ürünlerinin sadece zenginler için olmadığını ucuz fiyat etiketine sahip ürünleri de olduğunu söylemişti. Buna dayanarak birinci varsayımımızın, Oldukça pahalı çıkacak bir ürününün yanına daha alınabilir (!) alternatifler koymak istemeleri.
İkinci olasılık ise “akıllı telefonların geleceği” şeklinde lanse edilen x modelinde yer alan köklü tasarım değişikliği ile aldıkları riske karşı bir sigorta olabileceği.
Gördüğünüz gibi hemen hemen tüm iPhone’lar eskiz çizimi birbirinin tıpatıp benzeri. 2017 yılının modası, artan ekran-kasa oranı rüzgarını da Apple kaçırmayıp, hatta biraz daha abarttığı için yıllardır alışılagelmiş temel telefon özelliklerinden (parmak izi ile telefon açma, ana ekrana tek tuş ile dönme)feragat edildi. Bu durumun, iPhone’ları kolay kullanımı nedeniyle tercih eden kişilerde yadırganabilir korkusuna sevketmiş olabilir. (Kendi adıma, çoğu kullanıcının başına gelen bir zamanların popüler sorunu olan Home düğmesinin zamanla çalışmaz hale gelmesi sorununu yaşamamak için kullanmadım desem yeridir. Bunun yerine sanal Assistive Touch’ı açıp sanal Home düğmesi kullanıyordum.)
Gelelim daha sonra bahsedeceğimizi söylediğim bana göre etkinliğin en dikkat çekici ayrıntısına:
İşte bu çip. Peki nedir bu çipin olayı? Aşağıdaki tabloda görebileceğiniz gibi Apple cihazlarındaki işlemcileri A serisi olarak adlandırıyordu. A10 işlemcisi ile birlikte, pazarlama numarası olan “Fusion” ifadesi eklendi. Bu seneki işlemcileri A11, Bionic adıyla adlandırıldı. Fusion gibi nükleer enerjiyi çağrıştırarak “daha gelişmiş” havası vermekte öte bilim kurgu filmlerinde çokça karşılaştığımız insansı davranışlar sergileyen robotlara yada robotumsu davranış sergileyen insanlara atfedilen “biyonik” sıfatını alması, cihazın yapabilecekleri hatta daha doğru bir ifade ile işlemcinin yapabileceği işlemler ile ilgili ipuçu niteliğinde.
Gerçekten de iPhone X biyoloji ile elektroniğin kesiştiği bölgede yer alan bir cihaz olacak. O nokta da yüzümüzü algılayıp telefonun ekran kilidinin açılması ve firmanın “Animoji” diye adlandırdığı yüz ifadelerinin emoji ikonlarına aktarıldığı sistem. Bu teknolojiyi kullanabilmek için Apple’ın bir dizi satın alımlar yaptığını biliyoruz. 2013 yılında Kinect kontrolcüsünü geliştiren PrimeSense , 2017 başında da RealFace firmaları şirket bünyesine katılırken bugün kullanılan bu teknolojinin temelini oluşturdukları aşikar.
Apple; 2017 yılının trendini yakalamak adına, önü tamamen ekran olan bir telefon üretebilmek için Face ID’yi kullanmaya mecbur kaldı, yoksa insanları Face ID’yi kullanmaya mecbur bırakmak için Home düğmesini kaldırarak ekran oranını büyüttü bu bilinmez ama insanların o an ekranda gördükleri görüntüye nasıl tepki vereceklerini ölçmenin bir yolunu bulmuş gibi gözüküyorlar. Phil Schiller’in “Bütün süreç telefon içinde gerçekleşecek, serverlara veri aktarılmayacak” demesine rağmen.
Bu tabi işin en masum olan ticari boyutu. Parmak izi okuyucusu konusunda nasıl ki herkes bu verilerin büyük firmaların, belki de CIA’in eline geçeceğini düşündüyse, “parmak izimiz bitti, şimdi sıra yüzümüze mi geldi” şeklindeki haklı soruların gelmemesi elbette beklenemezdi.
Öte yandan görüntü işleme teknolojisinin hangi boyutlara ulaştığını görmek de bir o kadar ürkütücü. Bir zamanlar yüz tanıma sistemlerinin en büyük handikapı 2 boyutlu algıladığı yüz resimlerindeki değişimleri kişi ile ilişkilendirememesiydi.
Apple’ın iddiasına göre telefonun göndereceği yüzlerce kızılötesi ışık sayesinde 3 boyutlu modelleme yapılabilecek ve sakal, şapka, bıyık, gözlük gibi detaylar da yüz tanımayı engellemeyecek. Bu da; telefon ile etkileşim içinde olduğumuz her an jest ve mimikleriniz takip edilebileceği, buna bağlı olarak ruh halimizin her an izlenebileceği teknolojik altyapı mevcut.
Bu aşamada ortaya atılabilecek o kadar fazla komplo teorisi çıkıyor ki. Deri rengi siyah olan kişilerin Donald Trump’ın videosu ekrana geldiği anda yüzünün aldığı şekilden onun hakkında ne hissettikleri, Instagram’da gezinirken “Beğen”
butonuna tıklama yapan kişilerin gerçekten beğenen bir yüz ifadesi bunu yaptığı dolayısıyla kimlerin gerçekten beğenilen paylaşımlar yaptığı, bir yemek sipariş uygulamasında aşağı kaydırılan yemek resimlerinin en çok hangilerinde insanların mutlu olduğu… bu listeyi uzattıkça uzatabiliriz.
Bu bilgilerin de toplumları yönlendirmek adına kullanılabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Örneğin başa getirilmek istenen bir siyasetçi olsun. Ülkedeki bütün siyasi parti liderlerinin videoları ekranda oynamaya başladığı anda insanların yüz ifadeleri takip edilir ve en çok sempati duyulan siyasetçi belirlenir ve ona göre stratejiler geliştirilir. Ya da kendisine albüm yapılarak pop ikonu haline getirilmek istenen amatör müzisyenlerden hangisi telefon ekranına geldiğinde olumlu tepki alıyorsa o kişiye albüm yapılır.
Arka planda bu algoritmaları çalıştırmak için Apple’ın iPhone X’e çok güçlü bir donanım yerleştirdiğini görüyoruz.
Hatırlarsanız, herkesin ısrarla yüzde yüz gerçek sonucu vermediğini üstüne basa basa ifade ettiği, benchmark skorlarına baktığınızda iphone ve samsung arasında, sonra çıkan telefon lehine ciddi olmayan farklar vardı. Ama görebileceğiniz gibi iPhone X, bu sefer ciddi anlamda üstün görünüyor. Biz kullanıcılar bunu tam manasıyla hissedemesek de bu tip arka plan işlemleri için Apple elini korkak alıştırmamış.
Tim Cook’un “cep telefonlarında yeni 10 yıl” dediği şey sanırım kulağını kapıya dayayıp içerideki sesleri dinleyen teyzenin artık gözlerini dikip dairemizi gözetleyebildiği bir evrim olacak.