Reklam Engelleme Nereye Kadar

Teknolojiye Farklı Bir Bakış

2000’li yılların başında internet 256k modemler ile evlerimize ilk adımlarını atmaya başladığında, internet sayfalarında görmeye başladığımız ilk içeriklerden birisi de gazetelere aitti.
Resimde de görüleceği sade bir tasarımın yanı sıra sadece gazete içeriklerinin yer aldığı sayfa tasarımları karşımıza çıkmaktaydı. Aradan geçen 20 yıla yakın sürede internetin popülaritesini arttırması ile birlikte sayfa tasarım anlayışı radikal denebilecek değişimlere uğradı.

 

 

Görüleceği üzere bir gazetenin web sitesinde içerikleri bulmak eskisine göre daha fazla dikkat gerektiriyor. Üstelik içeriğin tamamı yerine sadece çok küçük bölümü sayfayı ilk açtığımızda görüş alanımızda yer alıyor. Arka planda yer alan “ben buradayım” diye bağıran yazımızın ana konusunu oluşturacak.

 

Aradan geçen zaman boyunca internet sayfalarında yer alan reklamların oranı bir hayli arttı. O kadar ki, bu sayede elde edilen reklam gelirleri, basılı yayınların bile önüne geçtiğinden pek çok basılı yayın kepenk indirmek zorunda kaldı. Köklü yayınlar içeriklerinin önemli bir bölümünü dijital ortama geçirmeye başladı. Ne kadar çok reklam = o kadar çok para denklemi günümüzde her sektörde olduğu gibi bu alanda da değişmedi ve bugün monitör ekranımızın %60’ına kadar çıkan oranlarda bir alan kaplamaya başladı reklamlar. Bu duruma tepki yazılımları da 2009 yılında AdBlock Plus’ın hayatımıza girmesiyle başladı. Mozilla Firefox tarayıcısı eklentisi olarak başlayan yazılım, şimdilerde akıllı ve telefon ve tabletlerde kullanılabilir durumda. Buna ek olarak Apple’ın Safari tarayıcısı, daha sonra da Mozilla Firefox “Okuyucu” veya “Makale Modu” olarak adlandırılan işlevini kullanıma sundu. Bu işlevi devreye aldığınızda; eğer o web sayfasının asıl içeriği ayırt edilebilir durumda ise açılır pencere üzerinde sadece o yazının gösterilmesini sağlamaktaydı bu özellik.

                        IMG_1650   IMG_1649

 2007 yılında ilk iphone modelinin tanıtılmasıyla birlikte hayatımıza giren mobil internet kavramı (bu noktada iphone’un mobil internet konusunda bir ilki başardığını elbette söylemiyorum. Ama bu cihaz ile birlikte cep telefonlarında masaüstü sürümlerine en benzeyen mobil tarayıcı kavramları ile karşılaşmaya başladık.) ile birlikte cep telefonlarımızdan da içerik tüketmeye başladık. Buna ek olarak en başından bu yana paralı uygulama satmak yerine uygulamanın içine entegre edilen reklamlar alternatif bir gelir modeli oldu. Mobil dünyanın bu ivmeli şekilde insanların hayatına girmesi, reklam satan firmaların iştahını kabartmaması elbette beklenemezdi. Bu platformda da olay sinir bozucu noktalara geldi. Hatta yapısı gereği küçük alan kaplayan cep telefonlarımızda okumaya çalıştığımız bir yazıyı, burka giymiş bir bayanın yüzünün görünen kısmı kadar bir alanda okumak zorunda kalmaya başladık. Dolayısıyla haddinden fazla reklama maruz bırakılmaya tepki adımları AdBlock ile sınırlı kalmadı. Apple, her sene güncellediği mobil işletim sistemi olan iOS’un 9. sürümünde reklam engelleme yazılımlarını destekleyeceğini açıkladı. Bu radikal kararın arka planında  en büyük reklam satıcı şirket konumundaki Google’ın gelirlerine darbe indirmek amacıyla bilinçli yapılmış bir hamle olduğu iddiaları gündeme geldi. Daha sonra Opera tarayıcısı reklam engelleme özelliğinin varsayılan olarak tarayıcılarda yer alacağını söyledi.  Microsoft da Edge tarayıcısının üçüncü parti eklenti desteğine kavuşacağını açıkladı ki bu da dolaylı yoldan reklamların engellenmesi demek. Hatta Google dahi Chrome tarayıcısında AdBlock eklentisini kullanımını engellemiyor.

Tüm bu uygulamalarla birlikte artık web sitelerinin kaçacak noktaları kalmamıştı. Aynı sayfayı hem masaüstü hem de mobil cihazlarda görüntüleyen birisi reklam yüzü görmeden bu sayfalara erişme şansına sahip olmuştu.  Bu konuda içerik üreticileri de karşı atağa geçtiler burada belirtilen eylem planı kapsamında ifadelerini değiştirmeye başladılar. Bazı sitelerde AdBlock kullanımı tespit edildiğinde bunu kaldırmaları için ziyaretçiye rica eden mesajlar görmeye başladık.

 

Diğer bir alternatif çözüm de reklam içeriklerinin de adeta sitenin gerçek bir içeriğiymiş gibi yer alması durumları karşımıza çıkmaya başladı.

 

Bu durumun varacağı  nihai nokta ne olacak peki?
Gerek cep telefonlarına uygulama hazırlayan geliştiriciler olsun gerekse de internet ortamında yazılı, sesli veya görüntülü içerik üretenler olsun büyük çoğunluğu bunu hobi amaçlı yapmıyor. Geçimini sağlayacak kadar para kazanmayı düşünmese de en azından 3-5 kuruş kazanma fikri herkesin aklından geçen bir şey. Resimde gördüğünüz gibi “Bizi seviyorsanız AdBlock kullanımını bırakın” mahiyetindeki uyarı mesajı, bu yazılımın kullanımının çok ciddi oranlara yükselmesi ve reklam verenlerin artık reklam vermekten vazgeçecek noktaya gelmesi durumunda içerik sayfasının kapatılması ile sonuçlanacak.

Başka bir tartışma konusu da burada ortaya çıkıyor. Bir tüketici reklamlara niye katlanır ? Tüketmek istediği içeriğin maliyetini azaltmak yada sıfırlamak için. Bırakın içerik üreticilerinin para kazanmak için bu işleri yapmasını, bu işlerin yapılması için bile gerekli bir işletme gideri var (en basitinden bir domain ile hosting hizmeti satın almanız gerekiyor veya bir uygulama geliştirilmesi için sahip olunması gereken bilgisayar.) Bu giderlerin üstüne belli bir miktar kâr marjı eklenmeli ki yapılan işin devamlılığı sağlanabilsin.  İçerik üreticisinin tüketiciden maddi bir katkı beklemek en doğal hakkı. Ya da bunun ücretsiz olmasını talep edenler için de reklamlara katlanması.

Gazete ve dergilerde yeri geldiğinde tam sayfa maruz kaldığımız reklamlara dijital ortamda neden tahammül edemiyoruz. Biliyoruz ki basılı yayınlarda da maliyeti düşüren bir faktör olarak karşımıza çıkan reklamlar dijital ortamda da aynı amaca hizmet ediyor. Ne oldu da olay hırsız – kilit mücadelesine döndü ?

Aslında amaç aynı olsa da sunulma şekilleri farklı olduğu için böyle bir durum ile karşı karşıyayız. Gazete ve dergilerdeki reklamlar, bu yayınlarda yer alması ile bir gelir getiriyor. Hatta kadın dergilerinde reklamlardan şikayet bile edilmez. Çünkü oradaki reklamlar da dergi içeriğinin bir parçası gibidir. Aynı örneği bilgisayar dergileri için de verecek olursak, sektör ile ilgili birisinin, alakası olmayan bir yazıda yer alan modem reklamını görüp seçimini belirleme şansı olabilir. Bu nedenlerden dolayı buradaki reklamlar bizlerin sinirini bozmuyor.

Ama dijital ortamda öyle bir noktaya gelindi ki artık bu reklamların bu ortamda yer alması yetmiyor, bir üstüne işe yaradığının kanıtlanması gerekiyor. İçeriklerine reklam koyan kişiler bu reklamların tıklanması başına para alıyorlar. Hatta dijital müzik için bu durum geçerli. Popüler müzik servisi Spotify, şarkılarını kullandığı sanatçılara, şarkılarının dinlenmesine göre ödeme yapıyor. Bu durum  beraberinde dijital ortamdaki reklamların, tüketicinin daha da çok gözünün içine sokulması yoluna itiyor yayıncıları. Toplasanız bir paragraflık yer kaplayacak bir haberi 10 tane resim eşliğinde galeri halinde sunmak, yeni açılan sayfada haberin yer aldığı alanın hızlı bir şekilde yerinin değişerek o alanın reklam linkine denk gelmesi şeklindeki çok da etik sayılmayacak yöntemlere başvurulmaya başlandı. Bu yetmezmiş gibi, dikkat çekme olayını abartmak adına sistem kaynaklarını sömüren, sadece bir internet sayfasında geziniyor olmanıza rağmen bilgisayar fanının çalışmasına neden flash banner kullanımı da cabası.

işte sorunu çıkaran esas unsur da bana göre burada yatıyor. Tüketicinin onayı olmadan tıklaması için zorlanan reklamlar o kadar arttı ki insanlar buna isyan etmeye başladı. RTÜK aracılığıyla belli bir sınırlama getirilen TV reklamlarının aksine internet için böyle bir sınırlama henüz bulunmuyor. Bu da içerik üretenin alabildiğine reklam ile doldurması ile sonuçlanmış durumda.

Tüketiciler için Adblock kullanımı sadece istemedikleri içerikleri görmelerini engelleyen bir yazılım değil. Basit bir makale okumak için girdikleri sayfada, asıl içeriğin misliyle fazlasının indirilmesi ve boş yere internet kotasının harcanmasını engelleyen, sistem kaynaklarının boş yere harcanmasını önleyen faydalı bir yazılım. Grafikte görüleceği üzere bu yazılımları kullananların sayısı her yıl artmakla birlikte, son 3 yılda artış hızında da ciddi bir artış göstererek artmaya başlamış durumda.

 

Peki bu işin sonunun varacağı yer ne olacak? Öncelikle buradan itibaren yazacaklarım kendi kişisel fikirlerim, tahminlerim ve tavsiyelerim olacak.
Temel olarak herkesin dillendirdiği iki yöntem olacak. Kullanıcılar ya reklam engellemeye izin verecekler ya da içerikleri göremeyecekler. Bir başka alternatif ise içeriklerin para ile satılmaya başlanması olacak. (Bilindiği gibi Youtube reklamsız video gösterimi yapan Red hizmetini devreye almıştı.)

Kendi fikrim ise, içeriklerin dinamik web sayfaları yerine pdf benzeri bir şekilde içeriğin değiştirilemediği ama harici bağlantılara link verilen bir formatta sunulması. Bunun basılı yayınlardaki reklam mantığının dijital ortama aktarılmış hali olarak düşünebiliriz. Belki anlık güncelleme gerektiren içerikler için tercih edilmeyebilir ama blog yazısı, gündelik haber gibi yazılar için uygun olacağını düşünüyorum. Çünkü reklamlar içerik ile orantılı olmalı. Açıklamam gerekirse, metin şeklindeki bir içeriğin yer aldığı sayfadaki reklam en fazla resimli reklam içermeli. Video içeriklerinin yer aldığı sayfada video içerikleri yer almalı. Bizler ziyaret ettiğimiz sayfanın yapısını önceden öğrendiğimiz için ziyaret ediyoruz. “Galeri için tıklayın” ifadesini görüp de o sayfaya giriyorsak karşımıza onlarca resim çıkacağını bekliyoruz demektir.  Mobil internet kotamızın bitmeye yakın olduğu bir durumda, sadece gelişmelerden haberdar olmak için girdiğimiz bir sayfada video karşılaşmak can sıkıcı olur.

Sözün özü, sektör ile tüketiciler makul bir noktada anlaşarak buna da çözüm bulmaları gerekecek. Aslında bu durumu mp3 formatının çıkışı ile birlikte müzik sektörünün başına bela olan korsan olayına benzetmek de mümkün. Müzik yapımcıları da yıllarca içinde satın almaya değer birkaç şarkı bulunan albümleri tamamen satmakta direndi. (Telefonun yanında 200 TL’ye orijinal kılıf verelim abi mantığı ile) Sevdiğiniz 1000 şarkıdan oluşan bir arşiv yapmak istiyorsunuz kendinize. Sevdiğiniz şarkıların olduğu albümlerin her birisinde 4 şarkı bu arşive girecek durumda olsun. 500 yerli 500 yabancı şarkı var desek ve yerli albümler 10 TL, yabancı albümler 20 TL deseniz, bu arşivi yasal yollardan oluşturmak için harcayacağınız para 3.750 TL gibi bir meblağ ortaya çıkıyor. (Bu durumu yine tüketici lehine çeviren rahmetli Steve Jobs olmuştu) Daha sonra Last.fm, Pandora, Rdio gibi şarkıcı bazlı radyo servisleri ile bu durum aşılmaya başlandı. Artık günümüzde Spotify, Apple Music, Tidal gibi servisler sayesinde istediğimiz müziği çok makul meblağlara dinlemeye başladık. Sanırım bu durumdan memnun olanların sayısı olmayanlardan çok ama çok fazla. Dijital yayıncılık sektörü de reklam verenlerin, görünmeyecek reklamlar için para vermekten vazgeçmeye başladığı günden itibaren böyle bir uzlaşma noktası bulacaktır.  Keynes’in çürüttüğünü söyleseler de Adam Smith’in Görünmez El teorisinin varlığına inanıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir