Akıllı telefonların hayatımızda yaygınlaşmaya başlamasından bir süre sonra hem cep telefonu, hem de bilgisayar üreten ve bunları kendi hazırladığı işletim sistemi ile pazarlayan Apple hakkında en çok spekülasyonu yapılan konulardan birisi, iOS ve Mac OS’in birleşip birleşmeyeceğiydi.
Şu anki CEO Tim Cook, bu iddiaları yalanladı ve her iki işletim sisteminin kendine has güçlü yanları olduğunu ve bunu bozmak istemediklerini söyledi.
Hiç şüphesiz bu söylentilerin ardında; sosyal ağlar başta olmak üzere bazı mobil uygulamaların, web sitesi arayüzlerine göre daha kolay kullanım sunması geliyordu. Buna bir de, App Store’daki mobil uygulama çeşitliliğinin Mac uygulama mağazasına kıyasla bir hayli zengin olması, kullanıcıları cezbeden ayrı bir noktaydı. Örnek vermek gerekirse, bir ikona tıkladıktan sonra gayet güzel grafiklerle süslenmiş bir uygulama üzerinden hava durumunu görmek, adres satırına hava durumu sitesinin adını yazıp görece daha az özenilmiş siteye girmek cazip gelmiyor.
Android tarafında işler başından beri farklı ilerledi. İlk sürümlerinden beri klavye + fare, oyun kontrolcüsü gibi harici giriş aygıtlarını desteklemesinin yanında açık kaynak kodlu olması ve esnek yapısından dolayı mp3 çalardan, arabalarımıza kadar çalıştırılmadığı cihaz türü kalmadı gibi. Zaman zaman da Remix OS gibi masaüstü bilgisayar platformu haline getirilmeye çalışıldığı denemeler de karşılaştık.
Üreticilerin her sene en az bir yeni cep telefonu modeli tanıtmayı sektör gerekliliği haline getirmesinden sonra bilişim teknolojisi sektörü de farklı bir yere evrilmeye başladı. Her ne kadar birbirini takip eden iki nesil model arasında ciddi farklar olmasa da bir önceki nesle göre fark yaratabilmek adına telefonlara entegre edilen CPU performansları yükseliyor. Keza diğer bileşenlerin de
Bu durumu birkaç yıl boyunca alt alta topladığınızda 10 sene öncesinde sahip olduğumuz ortalama bir ofis bilgisayarının performansına sahip cep telefonları ile karşılaşıyoruz. Hal böyle olunca cep telefonlarımızın bilgisayar gibi kullanılabilmesi, cep telefonundaki işlemcilerin bilgisayarlara hayat vermesi gibi seçeneklerin akıllara gelmemesi düşünülemezdi.
Akıllı telefonların yetenekleri de her geçen yıl artmaya başladı ve ofis kullanımı olarak tanımlanabilecek e-posta gönderme / okuma, doküman paylaşma, basit belge düzenleme gibi işlevleri yerine getirmenin kolaylaşması sayesinde yeri geldiğinde bilgisayarlarımızı aramaz duruma bile geldik.
Gelinen noktada belgelerin taşınabilirliği ve düzenlenmesi kolaylığı arasındaki hassas dengenin tutturulması öne çıkıyor. Evet, ofis dokümanlarımızı lazım olduğu her an yanımızda taşıyor olmak büyük bir konfor ama minicik ekranlarda parmaklarımızla yazıları kopyalayıp yapıştırmak bir o kadar çileli bir durum. Öte yandan klavye + fare konforu ile belgeler üzerinde işlem yapmak konforlu iken bunun için 1,5 kg’lık cihazlar taşımak o derece zahmetli.
Teknoloji devleri bu iki konuda kullanıcıları rahatlatacak çözüm arayışlarına bir süredir zaten girmişlerdi. İlk adım, mobil dünyada istediği pazar payını yakalayamayan Microsoft’tan geldi. Continuum isimli dock sayesinde cep telefonunu bir ekrana bağladığımızda masaüstüvari bir office programları deneyimi yaşama imkanı sağlıyordu. 2017 yılında Apple Mac işletim sisteminin yeni sürümü High Sierra ile Handoff denen özelliği tanıttı. Bu sayede mac bilgisayarımızda yarım bıraktığımız işleri iPhone ya da iPadimiz üzerinden tamamlayabilme imkanı yakaladık. Aynı yıl Samsung da DeX isimli bir dock bağlantı ünitesi tanıttı. DeX de Continuum dock gibi cep telefonumuz üzerinden masaüstü deneyim sunmayı hedefliyordu.
Kağıt üzerinde bize bazı konularda kolaylık sağlayacak gibi gözükse de bu çözümler asla yaygınlaşmadı. Microsoft zaten mobil pazardaki varlığını askıya aldığından cihazları da rafa kalktı. Üreticiler de bu ürünlerini çok fazla ön plana çıkarmadı. Buna rağmen firmalar mobil çözüm sunmaktan vazgeçmediler. Samsung DeX hizmetini, dock cihazını aradan çıkararak sadece yazılım üzerinden vermeye başladı. Apple, 2019 MacOS sürümü Catalina ile birlikte iOS uygulamalarının çalıştırılması özelliğini getirdi.
Peki neden ? Bize kolaylık sağlayan bu çözümleri neden benimseyemedik ? Bu sorunun cevabı bir açıdan mobil işletim sistemleri masaüstü işletim sistemlerinin aynı olamayacağının da cevabı aslında.
Aslında temel neden taşınabilirliğin ön plana çıkmasından dolayı cep telefonlarındaki alan yetersizliği. 5 ila 6 inç arasındaki ekranlarda parmağımız bir fare imlecinden daha hünerli olsa da klavye ile metin girmek bir süre sonra zahmetli olmaya başlıyor. Bu nedenle yoğun metin girişine dayalı uygulama hazırlamak mümkün değil. (Office yazılımının tam sürüm bir şekilde cep telefonlarına gelmesinin mümkün olmaması gibi)
Diğer taraftan; cep telefonlarında seçim işlemini gerçekleştirdiğimiz parmak alanının, ortalama bir cep telefonu ekranının yaklaşık 1/45’i olduğunu düşünürsek, arayüz tasarımlarında yazıların, simgelerin bu büyüklüğe göre ayarlanması gerekiyor. Bu tasarımı geniş bir monitörde kullanmak, alanın verimsiz kullanımı ile sonuçlanacak. 2019 iOS güncellemesinde Apple telefonların 2 katı ekran büyüklüğüne sahip iPadler için işletim sisteminin arayüzünü, ekranı daha verimli kullanabilmek adına yeniledi.
Diğer yandan işin bir de Intel tarafı var. Asus, Lenovo gibi bazı firmaların ARM tabanlı işlemcilerle çalışan Windows bilgisayar üreteceklerine dair haberlerin yayılmasından sonra x86 mimarisinin patentlerinin kendisinde olduğunu hatırlatarak bu işe taş koydu.
Windows 8 ile beraber Microsoft’un, tabletlere de uyum sağlamak adına gözden çıkardığı klasik başlat menüsü tasarımı da bir işe yaramadı. Firma daha sonra Windows 10 ile beraber tablet görünümü ayrı bir seçenek olarak sisteme eklemek zorunda kaldı.
Çok fazla dillendirilmese de, Windows 10, masaüstü işletim sistemi olmak ile mobil işletim sistemi olmak arasında arafta kalmış bir yazılım. Yıllardır yazılımın bir parçası olan Denetim Masası’nın yanında mobil işletim sistemlerinden aşina olduğumuz sade bir ayarlar paneli bulunuyor. Tablet görünümü seçeneğinden farklı olarak Başlat menüsü, klasik görünümün yanına mobil kullanıma uygun olarak yerleştirilen uygulama ikon kutularını da içerecek şekilde evrilmiş durumda.
Bütün bu uygulamalara baktığımızda, kullanıcıların hem masaüstü hem de mobil olarak kullanılabilecek bir işletim sistemine ihtiyaçlarının olmadığı görülüyor. Bununla birlikte her geçen yıl telefonlarımızın depolama kapasitesi de artıyor ve depoladığımız dosya sayısında da, gelişen kameralar sayesinde içimizdeki fotoğrafçının açığa çıkmasıyla birlikte, ciddi artış var. Dosya yığınlarını, özellikle de yüzlerce fotoğrafı için arşivi yönetmek cep telefonlarında hayli zahmetli. Bunun için klavye + fare destekli işlemler ciddi kolaylık sağlıyor.
Bir diğer kolaylık olarak da ofis uygulamalarının her iki kullanıma da entegre edilmesi. Dosya taşıma konusunda flash bellekler ideal bir çözüm olsa da dosyaların görüntülenmesi ve küçük düzeltmeler için akıllı telefonlar öne çıkıyor. Yıldan yıla artan güçleri sayesinde telefonlarımızın, ofis yazılımlarının masaüstü sürümlerini çalıştırdığı günler çok uzak sayılmaz.
Bu sebeplerden ötürü Continuum ve DeX çözümlerinin bir şekilde kullanıcıya sunulmaya devam etmesi gerektiği kanaatindeyim.
__________________________________________________