Her etkinliğin ardından, o etkinlik değerlendirmesini yazmak gibi bir huyum olmadığını biliyorsunuz. Yazdığım etkinlikler de genelde; o yazıyı yazmama neden olacak olaylara sahne olduğu için.
Her sene yapılan Mobile World Congress’in bu sene yapılan etkinliğini de geride bıraktık. Etkinliği özetlemek gerekirse: çerçevesizlik ve iphone x taklidi.
Cep telefonları ile ilgili dünyanın en büyük etkinliğinde ön plana çıkan şeyler, bu iki unsur olunca, haliyle telefon sektörünü ve buna bağlı olarak müşteri beklentilerini sorgulamanın vakti geldi demektir.
Asus tarafından viral olarak hazırlanan bu reklam filmini görmüşsünüzdür. Reklam filmi Apple’a göndermeler yapmak üzerine kurulu olsa da ilk anlarında yer alan Justin Cash(!)’in şu sözlerine dikkat çekelim:
“O kadar az şey değiştirdik ki; neredeyse bir öncekinin aynısı. Birazcık daha güzel, birazcık daha iyi, birazcık daha boombook”
Sanırım bu cümleyi bu sene tanıtılan telefonlar için de kullanmamız mümkün. Açıklanan telefon özellikleri artık kimseyi heyecanlandırmayacak cinsten. Bir önceki modele kıyasla neredeyse ayırt edilemeyecek derecede iyi işlemci ve grafik gücü, dikkatli gözlerin ayrırt edebileceği fotoğraf çekim kalitesi iyileştirmeleri…
Bakıldığında bu durum aslında yıllardır böyle. Bu durumu tersine çevirmek için üreticiler yeni arayışlara girdiler. Çift arka kamera kullanımı bunun ilki oldu. Bu değişim beklenen etkiyi yaratmaya başlar başlamaz da hemen hemen bütün üreticiler bu sisteme kendini adapte etti. Kamera olayının ateşi sönerken neredeyse(!) çerçevesiz tasarımlar yeni bir hamle olarak ortaya çıktı.
Çerçevesiz tasarım akımını ayrı bir yere koymak lazım. İnceltilmiş ya da neredeyse tamamen kaldırılmış çerçeveli telefonlar, televizyonlarda olduğu gibi salt bir tasarım değişikliğinden ibaret bir yenilik değil. İlk çıktığı günden bu yana; tüm telefonlar, ön yüzünde telefon kullanımı için gerekli bileşenleri barındıracak tasarımlarla üretiliyorlar.
Nümerik tuş takımına sahip olmayan ilk telefon olan iPhone lanse edildiğinde içinde bir YouTube uygulaması ile birlikte sunulmuştu. Bu; tuş takımı cihazın ön yüzünde yer almadığı için orayı da ekranla doldurup, cep telefonumuzda kabul edilebilir seviyede video izleme şansını yakalamış olmamızdan kaynaklanmaktaydı.
Nümerik tuş takımı gitti, ekran büyüdü fakat alt ve üst kısımlarda bir miktar çerçeve kalmaya devam etti. Akıllı telefon tasarımları uzunca bir süre, ana hatlarıyla Apple’ın belirlediği standartta devam ettii. Bunu, Apple’ı, harika tasarımlar yapan şirket olarak övmek için bunu demiyorum. Türünün ilk örneği olduğu ve genel anlamda beğenildiği için bu tasarım anlayışı devam etti. Öyle ki; ileride dava konusu dahi olacak derecede taklit edildiği dahi ortaya çıktı. Detaylar için bu yazıya göz atabilirsiniz.
Bu genel tasarım anlayışında; telefonun üst kısmında ön kamera, çeşitli sensörler, ahize yer alırken alt kısımda ana ekran düğmesi ve geri gitme gibi işletim sistemine has başka işlevleri olan fiziksel (daha sonra sanal olan türlerine de rastladığımız) düğmeler yer alıyor. Parmak izi okuma teknolojisinin kullanılmaya başlamasında sonra bu düğme de (ana ekran düğmesi ile birlikte ya da münferit olarak) yer aldı.
Göze oldukça hoş gelen (şimdilik) ipince çerçeveler, “yaptım oldu” denecek kadar basit bir olay olmayacaktı. Dağınık olan evlerimizin temiz ve toplu gözükmesi için eşyaları atmamız ve/veya onları evin ardiyeliklerine kaldırmamız misali firmalar da, mümkün mertebe bu gerekli bileşenleri telefonların başka yerlerine kaydırdılar.
Xiaomi Mi Mix modeli ile üst tarafı çerçevesiz hale getirirken, ön kamerayı altta bir miktar kalın olarak yer alan çerçeveye yerleştirdi. (Ki bu, selfie çekerken telefonu döndürmek demek) Ahize konusunda seramik titreşimi diye bir şey kullandığını söyleyen firma böylece agresif ekran/kasa oranlı bir cihaz elde etmeyi başardı. Sonra Android’in babası Andy Rubin ön kamerayı kullanmak için telefonu döndürmenin saçma olduğunu söyledi ve firmasının çıkardığı Essential Phone’da minicik bir ön kamera yuvası yer aldığı görüldü. Edge konspeti ile tasarım konusunda çığır açan Samsung ise yanlardaki sonsuzluk hissine ilaveten üst ve alt çerçeveleri olabildiğince incelterek bana göre başarılı tasarımlara imza attılar.
Artık telefon güvenliği konusunda bir standart hale gelen parmak izi okuyucları arka kısma konumlandırıldı. Ya da Sony gibi; yıllardır telefonun yanında kibar bir şekilde parmak izi okuyucu koyarken, piyasanın en kalın çerçeveli telefonlarını üretme başarısı gösteren firmalar da yok değil.
Bu süre zarfında akıllı telefon pazarının en büyük oyuncularından iPhone, 6 modelindeki genel tasarım hatlarını aynen korumaya devam ediyordu ve biz tüketicilerden “yıl olmuş… hala mı bu çerçeveler” şeklinde haklı serzenişler yükseliyordu. Yıl olmuştu 2017 ve ilk iPhone’dan bu yana tam 10 sene geçmişti. Bu 10 sene zarfında sadece 3 değişik tasarımlı cihaz piyasada olmuştu. Herkes firmanın 10. yılında ne yapacağını merak ediyorken Apple kimsenin yapmadığı bir şeyi yaptı ve çerçevesiz değil ama uçtan uca ekran tasarımlı bir cihaz tanıttı. Bu tasarımın hediyesi, çok tartışılacak bir çentik oldu. Kimilerini rahatsız etmedi bu çentik, kimilerinin gözüne gözüne batmış.
Apple’ın bu tasarım anlayışı bazı mecburiyetleri beraberinde getirdi. Telefon güvenliği adına parmak izini ilk kullanan firmalardan biri olmasına rağmen bu düğmeyi telefonun başka bir yerine konumlandırmayı reddetti ve onun yerine yüz tanıma özelliği olan bir kamera, ki o çentiği büyüten sebeplerden biri de bu, ile güvenliği sağlama yoluna gitti. Ana ekrana dönme ve açık uygulamalar arasında gezinme gibi işlevleri olan ana ekran düğmesi yerini el hareketlerine bıraktı. Bu tartışmalı (!) tasarım anlayışında Apple’ın devam etmek istemediği de ortaya atılan iddialar arasında. Kamera ve sensör bileşenlerini taşıyan çentik kısmının şeffaflaştırılması için çalıştığı söyleniyor.
Bu tasarıma tartışmalı dedik ama fuarda tahminimizden çok daha fazla (Asus gibi pazarın büyük oyuncuları da dahil olmak üzere) çok fazla iPhone X klonu telefon ortaya çıktı. Hatta bu sorgulayan teknoloji basınına Asus’un cevabının “bu senenin tasarım trendini takip ettik” demesi de aslında bir takım ipuçları veriyor.
Günümüzde ekranı olan teknolojik cihazlar için “ne kadar ince çerçeve o kadar göze hoş gelen tasarım” şeklinde doğru orantı olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte cihazlarla etkileşime geçtiğimiz ön yüzde kullanım deneyimini daha iyi hale getirmek için bir takım donanımlar(ortam ışığı sensörü, yakınlık sensörü.. gibi) yer almakta.
Çerçevesizliğe giden tasarım anlayışı tam da bu noktada teknoloji açısından itici güç oluyor. Firmalar çoktan beri ön yüzde olması elzem olmayan donanım bileşenlerini telefonun arkasına, sağına, soluna atmaya başladılar bile. Apple bazılarını tamamen silip attı. Ön kamera, ortam ışığı sensörü, yakınlık sensörü ne olacak peki ? Bu konuda uygulanan iki yöntem var: bu bileşenleri mümkün olduğunca küçültüp ipince çerçevelerin arasına serpiştirmek(Samsung, LG, Huawei gibi firmalar bunu başarılı bir şekilde uyguluyor) diğeri de bu sensörleri küçültüp onları adacık gibi bir yere toplayıp orayı gözden çıkarmak. (Apple’ın yaptığı gibi) Bundan daha ötesini yapmak demek teknolojinin bir adım öteye taşınması demek olacak. Bunu gerçekleştirmenin tek yolu da bu sensör ve bileşenleri şeffaf hale getirmek.
Bu noktada, bu kadarına da gerek var mı sorusu akıllara gelecektir. Televizyon, monitör gibi evimizde sürekli aynı yerde duran ve aksesuar muamelesi gören cihazlar için bu tip donanımlar cihazın farklı yerlerine kaydırılabilir. Ama cep telefonları, her ne kadar pek çok işimizi halletmemizi sağlayan bir yapıya evrilseler de, adı üstünde hala telefonlar ve temel amaçları sesli iletişim kurmamızı sağlamak. Görsellik adına bu tarz elzem işlevlerin kalitesinden feragat etmeyi kimsenin kabul edeceğini sanmıyorum. Bunun en güzel örneği de Xiaomi Mi Mix ile yaşandı diye düşünüyorum. Oldukça iddialı bir ekran/kasa oranı tutturmak için yok edilmiş, ön kamera cihazın altına alınmıştı. Gel gelelim cihaz satış rekorları kırmadı. Mi Mix 2 modeli ile o göze çok ama çok hoş gelen tasarım, geleneksel ahize yapısı için biraz daha (mecburen) çirkinleştirilmek zorunda kalınmıştı. Çünkü kimse cebinde işe yaramayan tasarım harikası bir nesne taşımaya meraklı değildi.
Samsung Galaxy S/Note 8, iPhone X, Xiaomi Mi Mix gibi çerçevsiz telefonun sınırlarını zorlayan tasarımları gördükten sonra, başka firmalardan, bundan daha az çerçeveli telefon tasarımı görmek zor olacak. (Başka özelliklerden feragat etmeden) Zaten (neredeyse) çerçevesizlik konseptinin de, azalmaya başlayan akıllı telefon satışlarını canlandırmak için yapılan bir hamle olduğu apaçık ortada.
Bir başka pazarlama hamlesinin de 18:9 görüntü formatına geçilmesi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yatayda var olan görüş alanımızın (16:9) sağına ve soluna biraz daha alan eklemek suretiyle görüş açımızın daha geniş olduğu içeriklerin desteklenmesi anlamına da geliyor. Fakat; bakıldığında telefonları alttan ve üstten çekip boyunu uzatmışız izlenimi veren bu yapı, yaygın video içeriklerinin çok büyük bir bölümü tarafından desteklenmeyen bir oran. Hal böyle olunca; video izlediğimiz sırada kenarlarda çıkan siyah bantlar nedeniyle telefonun bu formatta olmasının avantajını kullanamıyoruz. Videoları tam ekran görüntülemek istediğimizde ise alt ve üstten alan kaybetmek zorunda kalıyoruz. Gündelik yaşantımızda avantaj sağlayabileceği, ne kadar fark ettireceği de şüpheli, sayfaları aşağı kaydırma (scroll) işlemi sırasında tek sayfada daha fazla içerik görüntülemek olacak. Ama en nihayetinde telefonlar internette sörf amaçlı hali hazırda masaüstü deneyimi sunmaktan fersah fersah uzak olduğu için bize olumlu katkısı ihmal edilebilir düzeyde kalacak.
İlk olarak 2017 yılı telefonu olan LG G6 ile gördüğümüz en/boy oranlı telefonlar inanılmaz hızlı bir şekilde bütün büyük telefon üreticileri tarafından benimsendi. 2018 yılına geldiğimizde en çok satış yapan üretici firmaların bu formatı destekleyen en az bir telefonu var. Bu durumun; büyük üreticilerin, film endüstrisinin önde gelenleri ile fikir teatisi yaptıktan sonra aldıkları bir karar olması ihtimali yanı sıra bu geçiş için itici gücün kendilerinin olmak istemesi de başka bir olasılık. Öyle yada böyle akıllı telefonlar bu geçişi başlattı.
Yazının şimdiye kadarki kısımlarını toparlarsak; sahip olduğu donanımların daha gelişmişi ile güncellenmesinden başka bir yenilik yapma konusunda tıkanan akıllı telefon pazarı çareyi, telefonu elimize aldığımızda gördüğümüz görüntüyü değiştirmekte buldu denebilir. 2 senedir de HDR özellikli ekranlar zaten hayatımızdaydı. Elindeki telefonu birkaç yıldır kullanan bir kişinin telefonunu yeni modele yükseltmesi için geçerli olabilecek gelişmeler bunlar. Hatta kalın çerçeveli telefon kullanan için kullanıcılar için bile. Ama sadece o kadar. İnce çerçeveli göz alıcı tasarımlara sahip telefonları da insanlar kanıksayınca üreticilerin elinde ne gibi yenilikler kalmış göreceğiz.
Bir parantezi de bu seneki MWC etkinliğinde tanıtılabileceğine ilişkin duyumlar gelen Samsung’un Note X modeli üzerinden katlanabilir ekran konspetine açmak lazım. Samsung ve Apple’ın bu konuya ilişkin patentler aldığını biliyoruz. Note X ile ilgili konspet tasarım görselleri de internette yaygın bir şekilde görülebiliyor. Buradan hareketle telefonlara seviye atlatacak bir sonraki yeniliğin katlanabilir ekranlar olduğunu varsayabiliriz. Bu patentlerin bitmiş bir ürün haline gelecek olması elbette yeni telefon tasarım trendinin bu olacağı anlamına da gelmiyor. Pek ala deneysel bir ürün olarak da kalabilirler.
Ortalıkta bu söylentiler konuşulurken etkinlikte ZTE Axon M modeli ile ezberleri bozan bir tasarıma sahip telefon tanıttı. “Katlanabilir ekran” diye tabir ettiğimiz tarzda olmayan, daha çok iki telefon birbirlerine menteşe ile tutturulmuş hissi veren bu telefon da “katlanabilirlik” konspetine yeni bir soluk getirdi. Daha çok Nintendo 3DS el konsolunu bizlere hatırlatan bu cihaz kapalı olduğunda normal telefon gibi, açıldığında ekran büyütme, ekranı kopyalama ya da farklı uygulamalar çalıştırma gibi işlevlere sahip. Haliyle bu tasarım ile gündelik kullanım için biraz ağır ve kalın kaçacak gibi.
Şu bir gerçek ki, akıllı telefonların ideal kullanımı için gerekli boyut ve ağırlık standartları belirlendi. 3,7 inch iPhone ile başlayan serüven, en üst sınır olan Samsung’un 6,3 inch boyutundaki Galaxy Mega modeli arasında gidip geldi. (Zaten 7 inch boyutuna ulaştığımızda o cihazlara mini tablet diyoruz) Bu süre zarfında 4,7 5 5,5 inch boyutları yaygın standartlar oldu. Kalınlık olarak 1 cm altı standartlaştı diyebiliriz. Ağırlık olarak da 190 g. üstüne çıkınca “ağır telefon” demeye başladık. Yani bize en az 1 günlük pil ömrü sunan ve bu boyut ve ağırlıkları sunan değerlerin kesişiminin optimum nokta olduğunu varsayabiliriz. Telefonu ağırlaştırmak pahasına mevcut kapasitenin 3 katı pil koymak çoğu firmanın tercih ettiği bir şey değil. Erkeklerin genelde telefonları cepte taşımalarının yanı sıra artık sürekli elimize aldığımız bir nesne olmasından dolayı cinsiyet ayrımı gözetmeksizin bu değerlerin dışına çıkılmıyor telefonlarda.
(Neredeyse) çerçevesiz tasarımların aslında önem kazandığı nokta da burası: telefonların mevcut boyutlarını ve ağırlıklarını değiştirmeden kullanılabilir ekran boyutunun iyileşmesine imkan tanıması. Tüketiciler tarafından böyle bir talebin oluşmasında; ekran çözünürlüklerinin artmasının, HDR özelliğinin gelmesinin ve Netflix gibi servislerinin yaygınlaşmasının payı olduğunu da söylemek mümkün. Bu sayede; örneğin toplu taşımayı kullandığımız durumlarda akıllı telefonlarımız video içerik tüketimi konusunda çok daha fazla cazip hale gelmeye başladı. Netflix ve YouTube Go gibi platformların çevrimdışı video izleme özelliği sunmaları da buna paralel gelişmeler. Aynı zamanda udemy Lynda gibi online eğitim platformaları da çevrimdışı video izleme desteği sunuyorlar. Telefon ekranına baktığımız süre 5 yıl öncesine göre artarken bu esnada kalın çerçeveler görmek rahatsız etmeye başladı.
Telefonların yeni tasarım trendi Asus’un dediği gibi iPhone X benzeri mi olacak, bu bekleyip göreceğiz. Ama telefonlarında belli bir kalınlığı geçen çerçeveler görmekten hoşlanmayan bir tüketici kitlesi doğuyor.